10 Kasım 2017 Cuma

Anahtarı Kırık Eski Sandık

Yazıp yazıp siliyorum gene... İçimi kemiren bir duygu var. Kayboluş gibi kendini ispatlama çabasında ama hiçbir şey yapmadan bekleyen biri. Hareket etmek için tek umudu küçücük bir pırıltı olan küçük bir kız çocuğu gibi , dizleri titrek ama kendisini aynada bir kadın gören bir kız çocuğu...

   Yaşayamadıklarını başkalarında gören , gördüklerini gözleri dola dola boğazı düğümlene düğümlene hazmetmeye çalışan bir kız. Kafasında sürekli bi doğuş çabası olan ama kapıyı açınca suratına esen o ince meltemle yere serilecek kadar güçsüz bir kadın.. Hep farklı olmak için çabalar insan , bu sefer olacak gözüyle bakar karşısındakine .. Derince nefes alır ,gözlerinin içi parlar bu kez olacak der . İçindeki şüpheleri,korkuları  eski; anahtarı kırık bir sandığa hapseder.. üzerine iki üç kitap koyar açılmasın diye odanın bi köşesinde yerini alır o sandık. aylar geçer üstünden üzerinde sıcak kahve bardağının izi birkaç tel toka birkaç makyaj malzemesi kalır ... 
    Yeni umutlarının yeşerdiği günün ardından yatağında suratında kocaman bir gülümsemeyle hayallere dalarken o hapislere mahkum ettiğin hayal kırıklıkları korkular dolu sandık gözüne çarpar ... 
O kocaman gülümseme yerini küçülen gözlere ,acabalara ve genzini yakan bir havaya bırakıverir kendisini.İşte hayat oracıkta kurbanının kim olduğunu hatırlatır. Asla unutturmaz... Asla izin vermez..
Sulamayı unutulan süs  bitkisi gibi kalır ortada o küçük kız çocuğu.İlgiye muhtaç sevgiye aç bi sese ölünesi bedeniyle onu sahiplene bilecek yeni umudunu beklemektedir...